Kütüphanemiz

Sitemizde bulunan yayınları online ücretsiz okuyabilirsiniz.

İptal
Filtreler
Göre Sırala

MAKALE DETAY

Şerh, hâşiye, te'lîf, tekmîl nedir?

Şerh, hâşiye, te'lîf, tekmîl nedir?

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

 اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰ لِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَع۪ينَ 

ŞERH, HAŞİYE, TE’LİF, TEKMİL NEDİR? 

الشرح:  فى اللغة؛ البيان والايضاح وهو مصدر شَرَحَ وفى الاصطلاح؛ علم قائم على درس نصّ كتابىّ وايضاح معناه بحسب قواعدالنقدالعلمى وفقه اللغة والتقليد العقائدىّ  وبيان ماهو غامض فيه اوماهو مدعاة للجدل نقيض المتن. )معجم المعانى الجامع 

 Şerh: شَرَحَ  fiilinin masdarı olup lügatte beyan etmek, izah etmek, açıklamak manalarına gelmektedir.

Istılahî manası ise; bir kitabın nassının (metninin) tamamı üzerine kaim olan ve o metni, ilmî kaideleri nazar-ı itibara alarak ve taklid ettiği akaidin esasatına uygun bir surette ve lügat ilminin fıkhına yani kaidelerine muvafık bir tarzda açıklayan ve o metnin içindeki müşkil ve muğlak olan yerlerini veya itiraza medar olan kısmını vuzuha kavuşturan ve metnin gayrısı olan bir ilimdir. (Mu’cemu’l-Meânî el-Cami’)

Herkes şerh yapamaz. Şerh yapabilmek için, şarihin şerh ettiği eserin ihtiva ettiği ilimde (Sarf-Nahv gibi) mütehassıs olması gerekir. Eğer şerhedilen eser (Risale-i Nur Külliyatı gibi), ulûm-u mütenevviayı câmi‘ bir eser ise, bu durumda şârihin Lügat-ı Arab, Ulûm-u Arabiyye, bâhusús Bedî‘, Beyân, Meánî, Belâğat, Mantık, Münâzara, Tefsîr, Hadîs, Akáid, Fıkıh, Kelâm, Tasavvuf, Usûlü’t-Tefsîr, Usûlü’l-Hadîs, Usûlü’d-Din, Usûlü’l-Fıkıh gibi ulûm-u mütenevviada mütehassıs olması gerekir. Bunun için de bir hey’et-i ilmiyeye ihtiyaç vardır. Neşrettiğimiz şerhler, böyle bir hey’et-i ilmiye tarafından yapılmaktadır.  Şahsî bir çalışmanın mahsulü değildir.

Derslerde yapılan şifahî açıklamalara şerh denilmez; takrir ve izah denilir.

Şerhin usulü şöyledir: Metin üst kısma aynen yazılır. Alt kısmına ise, o metnin şerh ve izahı yazılır. Konu ile alâkalı sorulan bir suale Hacı Hulûsî Bey’in verdiği cevabı aynen naklediyoruz: 

“Sual: Risale-i Nur’un şerh ve izahı nasıl olmalıdır?

Elcevab: Bunun da ortası şudur: Aynen metnini almak, altına da izah etmek. Şahsî kanaatim şudur ki; ……. deyip başlamak ve delilim de şu, şu, şu Risale’lerdeki şu kısımlardır, denirse niza’ olmaz.”           

Şerhle alâkalı bir misal:  

29. SÖZ / METİN 

Hattâ hayat, kesret tabakatında bir çeşit tecellî-i vahdettir ve kesrette ehadiyetin bir ayinesidir. 

ŞERH:

(Hattâ hayat, kesret tabakatında bir çeşit tecellî-i vahdettir ve kesrette ehadiyetin bir ayinesidir.) Yani bütün kâinat toplanır bir tek şey, meselâ bir sinek olur. O sinek, bu cihette vahidiyet-i İlâhiyeyi gösterir. Hem Allah’ın bin bir isminin tecellisi de o sinekte görünür. O sinek bu cihette ehadiyet-i İlâhiyeyi gösterir, tecelliyat-ı Zatiyeye ayine olur.

Kâinat, hepsi kesrettir. Allah (cc), bin bir ismiyle kâinatta tecellidedir. Hayat ise, kesret tabakatında bir tecelli-i vahdettir. Yani hayat vasıtasıyla; her bir zîhayat koca kâinata bir fihriste ve hulâsa hükmüne geçmiştir. Hem hayat, kesrette ehadiyetin bir ayinesidir. Yani hayat, kâinatta tecelli eden bin bir ism-i İlâhîye ayine olmuştur. Herbir zîhayatta âlem-i imkân ile âlem-i vücub beraber bulunduğu halde birbirlerine karışmazlar

Hayat, bütün âlemi bir sinekte topluyor, tek vücud haline getiriyor. Böylece kesreti, vahdete idhal ediyor. Kesrete, vahdet rengini veriyor. Bu faaliyet, emr-i İlâhî ile melâike vasıtasıyla oluyor.

Cenab-ı Hakkın bir ismi Vahid, diğer bir ismi de Ehad’dir. Vahid; ef’al, esma ve sıfatında bir olan demektir. Ehad ise, Zâtında bir olan demektir. Kesrette, yani bütün kâinatta, vahidiyet-i İlâhiyenin tecellisi görünür. Cenab-ı Hak, vahidiyet sırrıyla mevcudat-ı âlemi bir sineğin vücudunda toplar. Hayat vasıtasıyla o sinek içinde bütün kâinat toplandıktan sonra o sinek maddeten şu koca kâinatın küçücük bir fihristesi hükmüne geçer. Aynı zamanda kâinatta tecelli eden bin bir ism-i İlâhî, o sinekte dahi tecelli eder. Bu cihette o sinek, ehadiyet-i İlâhiyenin tecellisine mazhar bir ayine vaziyetini alır.

Bir, Bir’den sudur eder. Şu koca kâinatı nizam ve intizamla bir zîhayatın, mesela bir sineğin vücudunda toplamak vahidiyeti, kâinatta tecelli eden bin bir ism-i İlâhînin aynı anda o sineğin vücudunda tecelli etmesi de ehadiyet-i İlahiyeyi gösterir. Gel, bu ince mesaili akl-ı beşer ile hallet! İlhâm-ı İlâhî olmadan beşerin tek başına bu hakikatleri anlamaya ve ifade etmeye gücü var mıdır? Demek Rahmet-i İlâhiye, Müellif (ra)’ı konuşturmuş. Bizim gibi bîçareleri de bu âhir zamanda bu dersin etrafında toplamış ki; imanımızı muhafaza edelim, taklidden tahkike çıkaralım, bu hakikatleri Müslüman kardeşlerimize tebliğ edelim. Müellif (ra), vahidiyet ve ehadiyet-i İlâhiyeyi eserlerinin pek çok yerlerinde izah etmiştir. Gelecek izahatını nümune olarak zikrediyoruz:        “İşte bu hayat, bu câmiiyetiyle en gizli bir sırr-ı ehadiyeti kendinde gösterir. Yani nasıl ki azametli güneş, ziyasıyla ve yedi rengiyle ve aksiyle güneşe mukabil olan herbir katre suda ve herbir cam zerresinde bulunuyor.. öyle de; herbir zîhayatta kâinatı ihata eden esma ve sıfât-ı İlâhiyenin cilveleri beraber onda tecelli ediyor. Bu nokta-i nazardan hayat; kâinatı, rububiyet ve icad cihetinde inkısam ve tecezzi kabul etmez bir küll hükmüne, belki iştiraki ve tecezzisi imkân haricinde bulunan bir küllî hükmüne getirir. Evet, seni yaratan, bütün nev-i insanı yaratan zât olduğunu, bilbedahe senin yüzündeki sikkesi gösteriyor. Çünki mahiyet-i insaniye birdir, inkısamı gayr-ı mümkündür. Hem hayat vasıtasıyla ecza-yı kâinat onun efradı hükmüne ve kâinat ise, nev'i hükmüne geçer; sikke-i ehadiyeti mecmuunda gösterdiği gibi, herbir cüz'de dahi o sikke-i ehadiyeti ve hâtem-i samediyeti göstererek şirk ve iştiraki her cihetle tardeder.” (Lem’alar, 388) 

(Yirmi Dokuzuncu Söz’ün Şerhi) 

*** 

HAŞİYE NEDİR? 

ماالفرق بين الحاشية والشرح؟ الحاشية على الكتاب‌‌  :ايضاح  لشرحه  فان كانت مستقلة  اى بلا شرح تو ضع عليه فهى بيان  لبعض المباحث الموجودة فى الكتاب لا كلّها ، ويغلب عليها الاختصار.

الشرح ؛ البيان والتفسير يكون على كلّ مباحث الأصل مختصراً كان اومبسوطًا أعنى الشرح وهذا على الأغلب ا لأعم   .

           

Sual: Haşiye ile şerh arasındaki fark nedir?         

Haşiye: Herhangi bir şerhin izahına haşiye denir. Eğer o haşiye müstakil ise, yani kitabın metninin üzerine bir şerh yoksa, sadece metin varsa, o zaman o haşiye kitabın metni üzerine konur ve onu izah eder. Haşiye, metnin tamamının değil, belki kitabta mevcud olan bazı mebahisin ve mes’elelerinin beyanı ve izahıdır. Ekseriyetle muhtasar olur.

 Şerh ise: Bir kitabın metninin tamamını beyan ve tefsir etmektir. Şerh kendisi kısa olsun, uzun olsun, aslın yani metnin bütün mebhaslarını içine alır, hepsini izah eder. Şerh ekseriyetle böyle olur. (El-Meânî)

Bu mes’elenin daha iyi anlaşılması için ulema-i İslam’ın kitablarından bu konu ile alakalı üç misal zikredeceğiz:

Birinci Misal: Tefsir alanında yazılan kitablardan;

“Tefsîr-i Beydâvî” (Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl) adlı eser, metindir. “Şeyhzâde” adlı eser ise, Tefsîr-i Beydâvî üzerine yazılmış bir hâşiyedir.

İkinci Misal: Hadis alanında yazılan kitablardan;

İmâm Buhârî’nin “el-Câmiu’s-Sahîh” adlı eserine 75 şerh yazılmıştır. İbn Hacer el-Askalânî’nin “Fethu’l-Bâri” isimli şerhi ile Bedruddin Aynî’nin yazmış olduğu 25 ciltlik “Umdetü’l Kâri” isimli şerhi buna misal olarak verilebilir.

Üçüncü Misal: Nahiv alanında yazılan kitablardan;

İbn-i Hâcib’in te’lif ettiği “el-Kâfiye” adlı kitab, metindir. Molla Câmî’nin yazdığı “Fevâidu’d-Diyaiyye” adlı eseri ise, el-Kâfiye’nin şerhidir. Abdulğafur denilen zâtın yazdığı “Hâşiyetu Abdilğafur” adlı eser de Fevâidu’d-Diyaiyye’nin haşiyesidir. Keza Abdulhakîm denilen zâtın yazdığı “Hâşiyetu Abdilhakîm es-Seyyalekûtî alâ Hâşiyeti Abdilğafur” adlı eser de Hâşiyetu Abdilğafur’un haşiyesidir. Ve hakeza kıyas edilsin ki, bir kitabın pek çok şerh ve haşiyesi yazılmıştır.

Şerh ve haşiye ile alakalı yazılan bu şekildeki eserler, ehl-i ilim mabeyninde ma’ruf ve meşhurdur. 

Haşiye ile alâkalı bir misal: 

11. SÖZ / METİN           

Ey kardeş! Eğer hikmet-i âlemin tılsımını ve hilkat-i insanın muammasını ve hakikat-ı salâtın rumuzunu bir parça fehmetmek istersen, nefsimle beraber şu temsilî hikâyeciğe bak. 

HAŞİYE

“Metinde geçen “hakìkat” kelimesi; ef’âl, esmâ, sıfat ve şuûnât-ı İlâhiyye ma’nâsındadır. “Rumûz” ise, “remz” kelimesinin çoğulu olup gizli işâretler demektir. Dolayısıyla “hakìkat-i salâtın rumûzu” ta’bîrinin ma’nâsı;  namazın her bir fiili, her bir kavli, her bir hâl ve tavrı, tecelliyât-ı ef’âl, esmâ ve sıfât-ı İlâhiyyeye karşı nasıl remz ve işâret etmek sûretiyle mukàbele ediyorlar demektir. Meselâ; “Ellâhu Ekber” lâfzı ve secde fiili, Cenâb-ı Hakk’ın kemâlli esmâ ve sıfâtına karşı bir mukàbeledir.  “Elhamdülillâh” kelimesi ve kıyâm fiili, cemâlli esmâ ve sıfâtına karşı bir mukàbeledir. “Sübhânallah” kelimesi ve rükû’ fiili ise, celâlli esmâ ve sıfâtına karşı bir mukàbeledir.”

(On Birinci Söz’ün Şerhi) 

Görüldüğü gibi yukarıda geçen metinden sadece “hakikat-ı salâtın rumûzu” ifadesi izah edilmiştir. Diğer ifadeler izah edilmemiştir. 

*** 

TE’LİF 

Te’lif: Yeni bir eseri kaleme almaya denir. Mesela; Üstad Bediüzzaman (ra) Hazretleri, Yasin Suresi’nin Yirmi Beş Nüktesi’ne dair olan 25. Mektub’un te’lif edileceğini, yani yeniden yazılacağını haber vermiştir. Üstad Bediüzzaman (ra) Hazretleri’nin te’lifle alakalı ifadelerini aynen naklediyoruz:

“Sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşâallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve talim ile, belki Yirmi Beşinci ve Otuz İkinci mektubları te'lif ile ve Dokuzuncu Şua'ın Dokuz Makamını tekmil ile ve Risale-i Nur'u tanzim ve tertib ve tefsir ve tashih ile devam edecek.” (Kastamonu Lâhikası, 56)

“YİRMİ BEŞİNCİ MEKTUB: Sure-i Yâsin'in yirmi beş âyetine dair “Yirmi beş Nükte” olmak üzere rahmet-i İlahiyeden istenilmiş; fakat daha zamanı gelmediğinden yazılmamıştır.” (Mektûbat, 503-504) 

***

TEKMÎL 

Tekmîl: Noksan kalan bir eseri tamamlamak demektir. Mesela; Üstad Bediüzzaman (ra) Hazretleri Dokuzuncu Şua’nın Mukaddimesi’ni kaleme almış. Ancak Dokuz Âlî Makamı’nı yazmamıştır. Bu makamların Risale-i Nur'un şakirdlerinden birisi veya birkaç tanesi tarafından yazılacağını, böylece bu eserin tekmil edileceğini müjdelemiştir. Keza Yirmi altı ricadan ibaret olan 26. Lem’a İhtiyarlar Risalesi’nin on altı ricası yazılmış, on ricası ise te’lif edilmemiştir. Üstad Hazretleri, ileride bir nurcu tarafından bu eserin tekmil edileceğini, yani geri kalan on ricanın yazılacağını müjdelemiştir.  Üstad Bediüzzaman (ra) Hazretleri’nin tekmil ile alakalı ifadelerini aynen naklediyoruz:

“İnşâallah bir zaman, Risale-i Nur'un şakirdlerinden birisi veya birkaç tanesi, o dokuz makamı ve berahini te'lif edecek ve Mukaddeme-i Haşriye'nin başındaki âyât-ı a'zamın dokuz fıkrasının hazinelerini, Risale-i Nur'da münteşir haşr-i cismanî berahiniyle ve kalblerine gelen sünuhat ve ilhamat ile açıp; Dokuzuncu Şua'ı, Onuncu Söz'den daha parlak, daha kuvvetli bir tarzda tekmil edecek.” (Kastamonu Lâhikası, 211-212)

“Nur'un te'lif zamanı üç sene evvel bitmiş olmasından, bu On beşinci Rica, ileride bir Nurcu tarafından İhtiyarlar Lem'asının tekmiline -te'lifine- me'haz olmak üzere yazıldı.” (Lem'alar, 258)

Kütüphanemiz

Sitemizde bulunan yayınları online ücretsiz okuyabilirsiniz.

KİTAP DUYURULARI

Beklenen kitap Besmele çıktı!

Beklenen kitap Besmele çıktı!

Birinci Söz'ün şerh ve izahı Besmele nasıl bir hazinedir?Bütün Kur'an'ı nasıl içinde tutar?

Camiye, kurs binasına zekât mı?

Camiye, kurs binasına zekât mı?

Bediüzzaman Said Nursî hazretlerinin, yüz yılı aşkın bir zaman önce “Münâzarât” isimli eserinde, öne ...

Kur’ân’la aramıza perde girmiş!

Kur’ân’la aramıza perde girmiş!

“İşârâtü’l-İ‘câz” adlı eserinde Bakara Sûresi’nin 27. âyetini tefsîr eden Bediüzzaman Saîd Nursî Haz ...

;