Kütüphanemiz

Sitemizde bulunan yayınları online ücretsiz okuyabilirsiniz.

İptal
Filtreler
Göre Sırala

MAKALE DETAY

Cehennem azâbı ebedî midir?

Cehennem azâbı ebedî midir?

Yahûdî milleti, Cehennem’in ebediyyetini inkâr ediyor. Yahûdîlerin bu i‘tikádlarını Cenâb-ı Hak şöyle beyân buyurmaktadır:

 خَالِدينَ فيهَا اَبَدًاadâlet-i İlâhî ile vech-i muvâfakatı bundan anlaşılıyor. 

Biribirinden gáyet uzak iki adedin sırr-ı münâsebeti şudur ki: Katl ve küfür, tahrîb ve tecâvüz olduğu için, gayre te’sîrât yapar. Bir dakíkada katl, lâ ekall záhirî âdete göre on beş sene maktûlün hayâtını selbeder, onun yerine hapse girer. Bir dakíka küfür, bin bir esmâ-i İlâhî’yi inkâr ve nukúşlarını tezyîf ve kâinâtın hukúkuna tecâvüz ve kemâlâtını inkâr ve hadsiz delâil-i vahdâniyyeti tekzîb ve şehâdetlerini reddetmek olduğundan; kâfiri, binler seneden ziyâde esfel-i sâfilîne atar, خَالِدينَ de hapseder.{cke_protected_6}[6]

Râbian: Kâfirin Cehennem’de çekeceği azâb ile alâkalı iki mes’ele-i mühimme vardır:

Birinci Mes’ele: Azâb çeken kâfirin cesedinin durumudur. Kâfir, yukarıda îzáh edilen amelinin cezâsını çektikten sonra, Cehennem ateşine karşı bir nev‘í ülfet peydâ eder. Bu ülfet, hâşâ azâbın hafifleyeceği ma‘nâsına gelmez. Belki, Cehennem’e girdiği ilk ândan i‘tibâren kâfirin azâbı devâmlı artarak gider. 

Evet, Cehennem’de azâb-ı İlâhî devâmlı olarak arttığı gibi; buna bağlı olarak vücûdun o azâbdan aldığı elem de devâmlı artar. Demek, hem azâb, hem de o azâbdan hâsıl olan elem dâimî olarak artar. Azâbda ve elemde azalma ve hafifleme olmaz. Ancak, vücûd, bu azâba karşı tahammüle alışır ve ülfet peydâ eder ve bu ona bir nev‘í rahmettir. 

Müellif (ra)’ın, Kâfir, küfrünün cezâsı olarak kesb-i istihkák ettiği ebedî Cehennem’de kalmakla berâber, amelinin cezâsını çektikten sonra ateşe karşı bir nevi ülfet peydâ eder cümlesinde geçen ülfet ta‘bîri, azâbın hafiflemesi ve elemin azalması demek değildir. Belki, zamânla o azâba alışmaktır. Cenâb-ı Hak, hukúk-ı ibâda taalluk eden cezâ bitmedikçe ehl-i Cehennem’e ülfeti nasíb etmez; onlar Cehennem’de devâmlı feryâd edip dururlar. Ehl-i Cehennem’in azâb-ı İlâhiyye karşı ülfet peydâ etmesini akla takrîb etmek için bir kaç misâl zikredeceğiz: 

Birinci misâl: Nasıl ki, hasta bir adam, hastalığının ilk günlerinde vücûdu alışmadığından çok elem çeker; hastalığı devâm ettikçe zamânla vücûd o hastalığa alışır ve hasta olan adam da bu hastalığı kabûllenir. Hastalık ve elem hafiflemediği hâlde zamânla vücûd o hastalığa alışır. 

İkinci Misâl: Kış mevsimi geldiği zamân, insânlar birden soğuğa yakalandığı için, sıkıntı çekerler. Kışın soğuğu ve çekilen sıkıntı hafiflemediği hâlde zamânla o soğuğa alışırlar. 

Üçüncü Misâl: Hapse giren bir adam, ilk zamânlar çok rahatsız olur. Hapis cezâsı düşmediği ve çektiği sıkıntı azalmadığı hâlde zamânla hâline râzı olur ve bu cezâ ve sıkıntıya alışır. 

Dördüncü Misâl: İlk olarak elli kiloyu kaldırmak bir adama zor gelebilir. Zamânla egzersiz yaparak bu yükü, belki daha fazlasını kaldırmaya alışır. 

Beşinci Misâl: Yeni ilme başlayan bir talebe, ilk zamânlarda ilim tahsílinde zorlanır. Ama, bu zorluklara zamânla alışır.

İşte bu beş misâle kıyâsen, ehl-i Cehennem’in azâbı ve o azâbdan hâsıl olan elemi arttığı hâlde zamânla vücûd o azâba ve o eleme alışır. Ya‘nî, hâline rızá gösterir ve cezâsını kabûllenir. Gelecek âyet-i kerîmeler, bu hakíkati ifâde etmektedir: 

اِنَّ الْمُجْرِمينَ فى عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ لاَ يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فيهِ مُبْلِسُونَ وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلكِنْ كَانُوا هُمُ الظَّالِمينَ وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ قَالَ اِنَّكُمْ مَاكِثُونَ

Küfrü irtikâb eden kâfirler, azâb-ı Cehennem’de ebedî kalıcılardır. Cehennem’de kaldıkları müddet, asla azâbları tahfîf olunmaz. Onlar, azâbdan kurtulmaktan ümîdlerini keserler. Binâenaleyh, dâimâ muazzeb olurlar. Biz onlara zulmetmedik; velâkin onlar kendileri zálim oldular. (Cehennem azâbını ebedî kılmakla ve azâbı hafifletmemekle Biz, onlara zulmetmedik; velâkin onlar, küfür gibi azím bir cinâyeti irtikâb etmekle ve hukúk-ı ibâda tecâvüz etmekle kendi nefislerine zulmettiler. Çünkü, cezânın büyüklüğü, cinâyetin büyüklüğü nisbetindedir.) Ehl-i Cehennem, üzerlerine vâkı‘ olan azâba tahammülleri kalmayınca, Cehennem’in bekçisi olan Mâlik’i çağırırlar ve derler ki: ‘Ey Mâlik! Rabbin Teálâ bizi öldürsün ki, azâb-ı Cehennem’den halâs olalım. Zîrâ, tahammülümüz kalmadı.’ (Rivâyette vardır ki, bin sene Mâlik’i böyle çağırırlar. Bin sene sonra Mâlik onlara şöyle cevâb verir: ) ‘Siz Cehennem’de kalacaksınız.’ {cke_protected_7}[7] 

Bu âyetlerde kâfirlerin azâblarının üç cihetle şiddeti beyân olunmuştur:

Birincisi: Azâbın ebedî olmasıdır. 

İkincisi: Azâbın tahfîf olunmamasıdır. 

Üçüncüsü: Azâbdan kurtulmaktan ümîdlerini kesmeleridir.Bunun her üçü de azâb üzerine azâbtır.[8] 

İşte Müellif (ra)’ın, Kâfir, küfrünün cezâsı olarak kesb-i istihkák ettiği ebedî Cehennem’de kalmakla berâber, amelinin cezâsını çektikten sonra ateşe karşı bir nev‘í ülfet peydâ eder” cümlesinden murâd, mezkûr ma‘nâlardır.

İkinci Mes’ele: Azâbın şeklidir. Kâfirin küfrünün cezâsı, ebedî Cehennem’dir. Bu azâbda hafifleme olmaz; belki her ân azâb ziyâdeleşir. Hem kâfirin Cehennem’de değişik azâb şekilleriyle muazzeb olması da azâbın ziyâde olmasının bir başka ma‘nâsıdır. Kur’ân-ı Azímü’ş-şân bu hakíkati, bir çok âyâtıyla beyân etmiştir. Nümûne olarak bir kaçını naklediyoruz:

اِنَّ الَّذينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ اُولئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللهِ وَالْمَلئِكَةِ وَالنَّاسِ اَجْمَعينَ خَالِدينَ فيهَا لاَيُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلاَهُمْ يُنْظَرُونَ

Şu kimseler ki, kâfir oldular ve kâfir oldukları hâlde öldüler. İşte Elláh’ın ve meleklerin ve tüm insânların la‘neti onlar üzerine nâzil olacak ve ebedî la‘nete mazhariyyetle Cehennem’de kalıcı oldukları hâlde onlardan azâb bir lâhza bile tahfîf olunmaz ve onlara bir dakíka bile mühlet verilmez.{cke_protected_8}[9]

وَاِذَا رَاَ الَّذينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ فَلاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلاَ هُمْ يُنْظَرُونَ

Zálimler, azâbı gördüklerinde onlardan azâb tahfîf olunmaz ve onlara mühlet verilmez.{cke_protected_9}[10]

اَلَّذينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبيلِ اللهِ زِدْنَاهُمْ عَذَابًا فَوْقَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يُفْسِدُونَ

Şu kimseler ki, kâfir oldular ve yalnız küfürle iktifâ etmediler; belki küfürleriyle berâber tarîk-ı İlâhî olan dîn-i İslâma dâhıl olmak isteyenleri men‘ ettiler. Onların ifsâdları sebebiyle biz azâblarının üzerine azâb ziyâde ettik.{cke_protected_10}[11]{cke_protected_11}

اِنَّ الَّذينَ كَفَرُوا بِايَاتِنَا سَوْفَ نُصْليهِمْ نَارًا كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُودًا غَيْرَهَا لِيَذُوقُوا الْعَذَابَ اِنَّ الله كَانَ عَزيزًا حَكيمًا

Şu kimseler ki, onlar Bizim vahdâniyyetimize ve nebîmizin nübüvvetine delâlet eden âyetleri inkâr ettiler. Onları yakında Biz, nâr-ı Cehennem’e idhál ederiz. Her ne zamân derileri pişer, yanar ve müzmahil olursa; Biz onların derilerini evvelki derilerinin gayrı yeni bir deriye tebdîl ederiz ki, onlar azâbı dâimî súrette tatsınlar. Zîrâ, Elláhu Teálâ cümle áleme gálib ve ef‘áli, hikmete muvâfıktır.{cke_protected_12}[12]

مَاْويهُمْ جَهَنَّمُ كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَعيرًا

O kâfirlerin mahalleri Cehennem’dir. Her ne zamân onların etlerini ve derilerini yakmakla Cehennem’in alevi azalırsa, Biz onların derilerini ve etlerini iáde etmekle onlara Cehennem’in alevini ziyâde ederiz.{cke_protected_13}[13] 

وَالَّذينَ كَفَرُوا لَهُمْ نَارُ جَهَنَّمَ لاَيُقْضى عَلَيْهِمْ فَيَمُوتُوا وَلاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمْ مِنْ عَذَابِهَا كَذلِكَ نَجْزى كُلَّ كَفُورٍ

Şu kimseler ki, kâfir oldular. Onlar için Cehennem azâbı vardır. Ehl-i Cehennem üzerine ölümle hükmolunmaz ki, ölseler de azâbdan kurtulsalar. Ve onlardan Cehennem azâbı tahfîf olunmaz ki, bir nefes alsalar da azıcık bir zamân istifâde etseler. İşte her münkir-i niam-ı İlâhiyye olan kâfire Biz böylece cezâ veririz.{cke_protected_14}[14]{cke_protected_15}

فَذُوقُوا فَلَنْ نَزيدَكُمْ اِلاَّ عَذَابًا

Kâfirlere şöyle denir: Cehennem azâbını tadın. Bundan sonra ancak azâbınızı arttıracağız.{cke_protected_16}[15]{cke_protected_17}

Hulâsa: Kâfir, amelinin cezâsını çektikten sonra ateşe karşı bir nev‘í ülfet peydâ eder. Bununla berâber, çekeceği azâbda ve o azâbdan hâsıl olan elemde hîç bir hafifleme olmaz. Belki, dâimî olarak hem azâb, hem de elem artar. Zîrâ, mezkûr âyetlerin ifâdesiyle, onlar hakkında vaíd-i İlâhî böyle hükmolunmuştur.

Cehennem’de kâfirlerin azâbının hafiflemeyeceğini îzáh eden bunlar gibi yüzer âyât-ı Kur’âniyye mevcûd iken, bu hakíkatı inkâr etmek, yüzer âyât-ı Kur’âniyyeyi inkâr etmek hükmündedir. Dellâl-ı Kur’ân olan Üstad Bedîuzzamân Hazretleri de Kur’ân’ın bu hükmünü beyân etmiştir. O hâlde, Üstad Bedîuzzamân Hazretlerinin bu ifâdeleri, âyât-ı Kur’âniyyeye tam muvâfıktır; muhálif değildir. Dolayısıyla, bu zâtın Kur’ân’ın bu hükmüne muhálif söz söylemesi tasavvur edilemez. Ancak, o gizli zındıka komitesi, Üstad Bedîuzzamân Hazretlerinin bu cümlelerini te’vîlât-ı fâside ile te’vîl edip bâtıl bir ma‘nâ vererek Bedîuzzamân Hazretlerine iftirâda bulunmuştur. O gizli zındıka komitesinin bu iftirâsına karşı bütün Müslümânların Üstad Bedîuzzamân Hazretlerini gelecek âyet-i kerîmenin nassıyla tebrie etmesi vazífeleridir:

مَا يَكُونُ لَنَا اَنْ نَتَكَلَّمَ بِهذَا سُبْحَانَكَ هذَا بُهْتَانٌ عَظيمٌ

Meali: Bizim için, söylenen şu sözü ve bunun emsâlini söylemek sahîh olmaz. Ne acâib ve garâibe tesádüf ediyoruz. Yâ Rabbî! Seni nekáisten tenzîh ederiz ki, şu söylenen söz, vâkıın hılâfı büyük bir bühtân ve iftirâdır.[16]

(Kaynak: Reddü’l-Evhâm, s. 357-367)


[1] Bakara Sûresi, 2:80.

[2] Arabî İşârâtü’l-İ‘câz, s. 34.

[3] Lem‘alar, 10. Lem’â, s. 43.

[4] Hicr Sûresi, 15:43-44.

[5] Sözler, 10. Söz, 9. Hakíkat, s. 86.

[6] Lem‘alar, 28. Lem‘a, s. 262.

[7] Zuhruf Sûresi, 43:74-77.

[8] Hulâsatü’l-Beyân.

[9] Bakara Sûresi, 2:161-162.

[10] Nahl Sûresi, 16:85.

[11] Nahl Sûresi, 16:88.

[12] Nisâ Sûresi, 4:56.

[13] İsrâ Sûresi, 17:97.

[14] Fâtır Sûresi, 35:36.

[15] Nebe’ Sûresi, 78:30.

[16] Nûr Sûresi, 24:16.

Kütüphanemiz

Sitemizde bulunan yayınları online ücretsiz okuyabilirsiniz.

KİTAP DUYURULARI

Beklenen kitap Besmele çıktı!

Beklenen kitap Besmele çıktı!

Birinci Söz'ün şerh ve izahı Besmele nasıl bir hazinedir?Bütün Kur'an'ı nasıl içinde tutar?

Camiye, kurs binasına zekât mı?

Camiye, kurs binasına zekât mı?

Bediüzzaman Said Nursî hazretlerinin, yüz yılı aşkın bir zaman önce “Münâzarât” isimli eserinde, öne ...

Kur’ân’la aramıza perde girmiş!

Kur’ân’la aramıza perde girmiş!

“İşârâtü’l-İ‘câz” adlı eserinde Bakara Sûresi’nin 27. âyetini tefsîr eden Bediüzzaman Saîd Nursî Haz ...

;